Paris olimpiyatlarının son günü oyunları başından beri yerinde takip eden gazeteciler olarak Gençlik ve Spor Bakanımız Osman Aşkın Bak’la bir araya geldik. “Öncelikle tüm sporcularımıza teşekkür ediyorum. Onların emeklerini ve potansiyellerini hepimiz biliyoruz. Biz onların daima yanında olduk ve olmaya da devam edeceğiz. Burada madalya alan, madalyaya yaklaşan ve özellikle ilklere imza atan sporcularımız oldu. Bazı sonuçlar bizi gelecek adına umutlandırırken bazı sonuçlar da önemli mesajlar verdi” dedi.
BU NEYiN HIRSI NEYiN HESAP SORMASI?
Paris’te modern zamanların belki de iyi olimpiyatı olarak adlandırabileceğim, olimpiyat oyunlarını uzaktaki bir olimpiyat köyünden şehrin içine sokan bu oyunlardan alacağımız çok ders var ve bu dersler sadece madalya sayısıyla alakalı değil. Yaygın eleştirilere hiç katılmıyorum. Bir ülkenin spordaki başarısının salt olimpiyatlardaki altın madalya sayısıyla ölçülebileceğini düşünmüyorum. Güreş ve halteri çıkarsak, olimpiyat tarihimizde, 1924’teki ilk katıldığımız günden, 100. yılımızı kutladığımız 2024’e kaç altın madalyamız var sorusuna cevap verecek çok fazla insan olduğunu zannetmiyorum. Bu neyin hırsı? Bu neyin hesap sorması o zaman? Güreş ve halter hariç, altın madalya sayımız üç çünkü arkadaşlar. İkisi Tokyo 2020’den.
HEMEN GÜNAH KEÇiSi ARAMAYALIM
Bakan Osman Aşkın Bak, sporun içinden gelen bir insan. Başta Güreş Federasyonu olmak üzere sporun her aşamasında görev almış biri. Tabii ki gelirken beklediğimiz madalya sayısı bunun ötesindeydi, ancak başarı nedir, başarısızlık nedir, birbirimize düşmeden ve her zaman yaptığımız gibi günah keçisi arayıp bulmadan önce, farklı kategorilerde değerlendirmeler yapmamız şart. Bakanlık federasyonları, federasyonlar sporcuları, basın her şeyden önce bu kadar az temsille burada olmasını sorgulamalı. Biz Tokyo Olimpiyatları’ndan bu yana geçen üç senede, bu kadar çok Avrupa şampiyonu, Dünya Şampiyonu çıkarmışken, bunları neden olimpiyat madalyasına tahvil edemediğimizi bittabi sorgulamalıyız. Ancak bunu yaparken, her şeyi dikkate alarak yapmalıyız bunu.
YA SiYAH YA BEYAZ
Sporcu mu yeteri kadar hazırlanmadı, rakip mi güçlüydü, kura mı talihsizdi, hakemler mi? Başka bir şey ni? Bunları net olarak analiz ve tek tek analiz etmek şart. Her şeyi ve herkesi aynı kefeye koymak milli sporumuz, ya hep ya hiç, ya siyah ya beyaz ama öyle olmuyor işte.
HERKES ÖNCE KENDiNi SORGULAMALI
Herkesin kendi takkesini önüne koyması lazım. Biz, mesela, basın olarak yeteri kadar var mıydık? Altın madalya tabii sorgulayalım ama futbol dışı branşlara olimpiyat seneleri dışında yeteri kadar yer verdik mi? Sporcular, burada en az suçlu olanlar olmalarına rağmen, onlar da kendilerini sorgulasın. Ne oldu da her zamanki seviyelerinde değillerdi? Rakibe mi, kendilerine mi yenildiler? Federasyonlar, bakanlık... Herkes önce kendini, sonra başkasını masaya yatırsın.
MADALYALARIMIZIN ÇOĞU BEKLEMEDiĞiMiZ YERDEN GELDi
Bizi gururlandıran branşlar da oldu ve sürpriz başarılar ne hikmetse hep en az beklentimiz olan yerlerden geldi. Leon Marchand’ın antrenörü Bob Bowman, “Bundan sonra bugüne kadar yüzdüğü gibi umarsızca yüzemeyecek. Artık rakipler onu tanıyor” demişti 4 altın, 1 bronz alan sporcusu için. Bizim çoğu madalyalarımızın, en beklenmediğimiz yerlerden gelmeleri, üzerlerinde beklenti (ya da baskı) oluşturduğumuz sporcuların da (tırnak içinde söylüyorum) ‘başarısız’ olmaları tesadüf mü? Peki sporcu aşamasına geçelim, bu psikoloji neden yönetilemiyor? Neden elalemin sporcularının teri soğumazken, kazandığımız ve kaybettiğimiz tüm rakip sporcular, durdurduğumuz anda bize konuşurken, bizimkiler neden kaçıyor ve bunu yönetemiyor? Maçta sonra, üç basit cümle etmek, oraya kadar gelmiş seni bekleyen basın mensubuna, ajansa, televizyona, bir dakika konuşmak bu kadar zor olmamalı.
DEVLET OLARAK FEDERASYONLARA EN ÜST DÜZEY iMKANLARI SUNDUK
Ülkece herkes şapkasını önüne koymalı, başkasını değil, kendi önündeki bardağın dolu tarafına ve boş tarafına konsantre olmalı. Bu dört senede bir, sadece olimpiyattan olimpiyata konuşacağımız bir konu değil. Sadece yıldız oyuncuların sırtına binerek bir spor kültürü yaratamayız, 80 milyonluk ülkede, sporcuların o günkü performansı kadar iyi ya da kötü olamayız. Jenerasyon değişiminde nal toplayamayız. Yapılması gereken yıldız oyuncular kadar yıldız antrenörler yaratmak ve altyapıdan üste doğru piramitin tabanını genişletmek olmalı. “Devlet, imkân sağlar. Biz, Türkiye Cumhuriyeti olarak; spor federasyonlarımıza en üst düzey imkânları sunduk. Sağladığımız bu imkânlar, dünyanın pek çok ülkesinde yok. Bunu sadece biz değil uluslararası tüm spor kamuoyu söylüyor. Buna rağmen; bu imkânları doğru ve verimli kullanamayan federasyonlar bunun hesabını verecektir” dedi Spor Bakanımız. Herkes kendi muhasebesini yaptığı gün, bu ülkede çok şey değişecek. 2028’in başarısı, bu olimpiyattan dönüşte yapacaklarımızda saklı olacak.